Gökyüzünde Yalnız Gezen Yıldızlar

Anasayfa / Gökyüzünde Yalnız Gezen Yıldızlar
Gökyüzünde Yalnız Gezen Yıldızlar

Sanatçılar: Romina Meriç, Özge Enginöz, Arzu Kıraner, Işık Özçelik, Dinçer Özüarap, Burhan Üçkardeş, Süha Zaimoğlu
Sergi Tarihi: 01 Şubat – 03 Mayıs 2016


 

“Kişinin kendi yalnızlığını duyması, kendini aşağı gördüğü anlamına gelmez; olsa olsa, kendi varlığını ötekilerden ayrı gördüğü gibi yorumlanabilir.

Aşağılık duygusu bir sangı olabilirse de, yalnızlık acı bir gerçektir. Çok başkayız gerçekten ve o kadar da yalnızız.”

Octavio Paz, ‘Yalnızlık Dolambacı’, 1950

 

Yalnızlık, insan olma duygusunun en derinindeki gerçektir. Kendisini sarıp sarmalayan annesinin karnından çıkarak dünyaya gelen insan, doğumla gelen bu değişikliği bir ayrılık, kopma, yabancı ve düşmanca bir çevreye düşüş olarak algılar. Bu içgüdüsel hisler zamanla yalnızlık duygusuna
dönüşür; daha sonra bir bilinç oluşur. Octavio Paz’ın 1950 tarihli ‘Yalnızlık Dolambacı’ denemesinde de anlattığı gibi “Yaşamın bir döneminde varlığımızın sadece kendimize özgü ve çok değerli bir şey olduğunu anlarız. Bu uyanma, çoğu kez, ergenlik çağında olur. İnsanoğlu’nun kendini arayıp bulması, yalnızlığının bilincine varması; kendisiyle dünya arasındaki o algılanamayacak kadar saydam bilinç perdesini çekip kaldırmasıyla gerçekleşir.”

Yalnızlık, bir anlamda ‘kendini bilmek’, ‘tek başına’lığının farkına varmaktır, bir başka anlamdaysa ise kendinden ve yalnızlığından kaçıp kurtulma özlemidir. İnsan, yalnızlığın içinde yarattığı bu boşluğu doldurma ümidiyle aşık olur, yalnızlığını dışa vurmak, paylaşmak, kendinden bir şeyler bırakmak
için üretir, bazen de gökyüzündeki yıldızlara bakar ve kendi kendine ‘Bu evrende gerçekten yalnız mıyız?’ diye sorar.

‘Gökyüzünde Yalnız Gezen Yıldızlar’ sergisi, Özge Enginöz, Arzu Kıraner, Romina Meriç, Işık Özçelik, Dinçer Özüarap, Burhan Üçkardeş ve Süha Zaimoğlu’nun işleri aracılığı ile yalnızlığın varoluşsal sorunsalını ve bu sorunsalın yarattığı ikilemi inceler. Sergide yer alan fotoğraf, desen, resim, kolaj,
heykel ve neon gibi farklı tekniklerle üretilmiş işler, yaşadığımız dünyaya dair tekinsiz bir aidiyet ve yabancılaşma hislerinin arasındaki gerilimi ortaya koyar.

 

 

Burhan Üçkardeş ve Süha Zaimoğlu’nun ’27.3’ başlıklı fotoğraf serisi evrene yabancılaşmış, bir yüzü dünyaya diğer düzü dünya dışına bakan melez bir figürün kendini kozmosta konumlandırma çabasını anlatırken, Özge Enginöz, doğaüstü ve gündelik öğeleri bir araya getirdiği kolaj çalışmalarında, başkalaşmış bir öteki yaşam portresi kurgular. Dinçer Özüarap’ın yeni filizlenen siyah beyaz ağaç fotoğraflarından oluşan serisi yalnızlığı en yalın ve duygusal haliyle ifade eder. Işık Özçelik’in ‘Öteki’ başlıklı heykelindeki yalnız kırmızı taş ise, üst üste yerleştirilmiş siyah taşlardan mıknatısın çekme ve itme kuvveti sayesinde ayrılır. Romina Meriç’in farklı teknikler ile ürettiği desen ve resimleri yalnız bir kadının hayatta kalma mücadelesini aktarırken, Arzu Kıraner’in ‘Ben Bir Hayal Değilim’ başlıklı neon yerleştirmesi insanın bir birey olarak varoluşunu ilan etmesini gözler önüne serer.